Yeni sitenizi özene bezene yaptırıp yayına açtırdınız. Şimdi arkanıza yaslanıp müşterilerin akın etmesini beklemek kaldı… Eee, durum ne? Gelen giden yok mu? İki hafta geçti, hala mı kimsecikler yok?
İşte bu durumun sebepleri:
1) BU DEVİRDE FLASH?
Adobe 3 yıl önce Flash’ı bıraktı, her yer akıllı telefon, tablet dolu, bizim eski moda “webmaster”larımız hala HTML5’e geçemedi. Hiç birşey bir siteyi yavaş yüklenen, hatta cihaza ve browser’a göre hiç yüklenmeyen Flash sayfalar kadar arkaik gösteremez. Hiç birşey bu devirde kullanılan Flash intro kadar da berbatlaştıramaz. Ana sayfanız ‘intro’nuz olsun. Kendinizi kısa ve öz bir metinle anlatmayı seçin, yanar döner animasyonlarla değil.
2) KİMSİNİZ SİZ?
Kullanıcı daha ana sayfadan kim olduğunuzu, ne sattığınızı anlamıyorsa, zahmet edip Hakkımızda bölümüne tıklayacağını hiç düşünmeyin. Şirketinizin misyonunu, ne iş yaptığını, ne hizmet / ürün sattığını kocaman bir banner ile ana sayfanıza koyun. Logonuz da büyük büyük yerini alsın.
3) ANNE-BABA TESTİNDEN GEÇTİNİZ Mİ?
Kullanıcı dostu lafı, kötü bir çeviri. Türkçesi, “siteniz ortalama bir insanın rahatça kullanacağı şekilde tasarlanmış mı? Ben bunu “anne-baba testi” ile ölçüyorum. Anne-babalar sitede yolunu rahatça bulamıyorsa, bir ürün satın alamıyorsa, browser’ı yanlışlıkla kapatınca sepete attıkları uçuyorsa, berbat bir siteniz var demektir. Webmaster’ınızın arkadaşlarının beğenmesi önemli değil, annenizin ne düşündüğü önemli.
4) NEREDEYİM BEN?
Tıklanamayan, cursor’dan kaçan, gereksiz yanıp dönen bölüm isimleri… Açılıp tam tıklayacakken kapanan alt menüler… Ürün tanım sayfasında kaybolan Sepete At butonu. 404 Sayfa Bulunamadı hatası… Bunları çok görüyoruz. Sonra siteden zıplayıp gitme oranı (bounce rate) neden bu kadar yüksek diye soruyorsunuz. “Kullanıcı mutlaka birşey öğrenmek, satın almak istiyorsa, uğraşır, yolunu bulur” gibi burnu havada tavırların rakibinizden başka kimseye faydası yok. Kimse uğraşmaz, hop diye zıplayıp gider. Her sayfada Ana Sayfaya Dön butonunuz olsun Alışveriş siteniz varsa, her sayfadan sepete ulaşıldığına emin olun.
5) MOBİLİ UNUTTUNUZ MU?
Arabadayım, acıktım ve eve gitmeden sipariş vermek istiyorum. Google, siteye tıklama ve ne görme?: Bir tabak köfte, ortasında bir logo. Bir de küçücük bir site menüsü. Yılmama, restoranın adı yanına iletişim yazma, bu sefer ne görme?: İletişim formu!. Rakibe zıplarım ki ben. Belli ki aynı zamanda teyzeoğlu olan “webmaster” neyi neden yaptığını henüz çözememiş. Adres kocaman harflerle yazılmalı. Google Map’te yeriniz, her sayfada e-mail adresiniz ve mutlaka telefonunuz lazım potansiyel müşterilerinize. Uzatmayalım, cep telefonundan girenler için adınız ve logonuzla beraber sadece bu iletişim bilgilerini içeren bir sayfa yaptırsanız yeter.
Bir de eklemeden geçemiyorum, Twitter’a en son Mart 2010’da yazdıysanız, sosyal medyanın işinize yaraması hayallerini unutun gitsin.
(Görsel: Sarah Siverman, Wired Şubat 2008)