Sosyal Medya Soslu Mikrosite Tarifi – 2

Bu başlığın ilk yazısında, dijital ajanslarının habire önlerine sürdüğü “bir mikro site daha yapalım” temcit pilavından da, sosyal medya ajansından gelen stratejik yaklaşımdan uzak tekil önerilerden de sıkılmış pazarlama profesyoneline bir tarif önermiştim: Sosyal medya sosuyla bu pilavı lezzetli kılabilecek bir tarif.

Sosyal medya sosunun, mikro siteye kullanıcı kazanma maliyeti ve müşteri ilişkileri açısından neler kattığına değinmiştim.

Gerçekten de bir çok büyük marka, bu gerçeğin farkına varmış, mikrositelerini sosyal medya ile tatlandırıp ortaya güzel örnekler çıkarmışlar.

Örneğin Nissan’ın “Master The Shift” kampanyası, sosyal medyayı bu anlamda çok verimli kullanmış bir pazarlama örneği:

Neredeyse 2,5 yıldır süren uzun soluklu kampanya, bisiklet, koşu ve yogayı birer tutku olarak öne çıkarıyor ve önde bu alanların ustası üç ünlü var: Lance Armstrong, Ryan Hall, and Tara Stiles. Kampanyanın omurgası bir yarışma. Yarışanlar, bir Nissan kazanma şansına sahip, bolca da spor gereci kazanıyorlar. Sürekli olarak emailing ile haberdar ediliyorlar ve içerik hep canlı tutuluyor. İçeride tüm sosyal medyaya da yayılmış egzersiz püf noktaları ve önerileri içeren videolar var. Bu videolar aynı zamanda gündemdeki Nissan modelini tanıtıyor ama son derece elegan biçimde: otomobiller göze sokulmuyor, tamamen bir hayat tarzının arka planındaki ayrılmaz parça olarak…

2010 yılı ortasında, Nissan bu sitenin bölümlerini aynen Facebook tab’lerine taşıdı. Her site bölümü ve sporcu kendi tab’inde yer aldı ve olay gayet güzel işledi, videolar iyi görüntülendi vs.

Facebook sayfasında, otomobil içeriği sadece Favorite Pages’a taşındı, böylece Nissan bu kampanyasında tamamen hayat tarzı vurgusuna ve kullanıcı interaksiyonuna odaklı kaldı.

Mikro-siteden Facebook’a geçmek kullanıcı için önemli bir deneyim farkı yaratmıştır, ama en önemli deneyim farkı Nissan için olmalı: Çok daha yüksek interaksiyon oranı.