Dijitalin Gücü Adına: Starbucks VIA

Dijitale bakış değişiyor: Dijitalin, uzun zaman sadece response pazarlaması için uygun olduğu düşünüldü. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, bilinirlik yaratma ve markalama alanında dijital esas gücünü gösteriyor.

Dijital kampanya ölçümlemesi de buna paralel olarak değişiyor:  Click-through-rate’den engagement rate’e, oradan da marka iş hedefleri ölçümlemesine giden bir yola çıkıldı.

Söz konusu olan ölçütler, marka değeri, ROI, bilinirlik, affinity ve satın alma niyeti olduğunda yardımımıza Vizu‘nunki gibi yazılımlar yetişiyor ve online kampanyaları bu kriterlere göre ölçüyor.

IAB Avrupa’nın dijitalin markalama gücü üzerine çok yeni bir araştırması var. Üç FMCG markasının lansman kampanyaları online merkezli olarak yapıldı: Starbucks VIA, Nestle Maggi So Juicy ve GSK’nın enerji içeceği Lucozade için… Kampanyalar sadece basın ve outdoor ile desteklendi ve Haziran 2011’de Starbucks VIA’nın kampanya sonuçları açıklandı. Diğer markalarınki de yıl içinde gelecek.

Araştırmanın sonuçlarını şuradan indirebilirsiniz: Starbucks_Via_IABUK_June2011.

Sonuçlar özetle şunları söylüyor:

  • Online, basın ve outdoor reklamcılığın erişim eksiğini en iyi şekilde tamamlamış,
    Online, yeni markaların lansmanında bilinirlik yaratmada oldukça etkin ve düşük maliyetli bir mecra,
  • Online display’de frekans arttıkça, uygunluk algısı ve satın alma niyeti gibi marka kriterlerinde artış görülüyor.

Demek ki neymiş? FMCG sektöründe bir markanın bile lansman kampanyası, dijital merkezli yapılabiliyormuş.

İyilik Yapıp İyilik Bulan Markalar

Daha önce bir yazımda, “iş hayatım boyunca, bir çok markanın aynı zamanda bir yayıncı da olduğunu anlayamamasını, elindeki ilginç ve zengin içeriği değerlendirmek bir yana, orada olduğunu bile farketmemelerini şaşkınlıkla izledim, izliyorum.” diye yazmıştım. Oysa devir, içerik üretme ve bunu sadece web sitesinde değil, mümkün olan tüm mecralarda özellikle sosyal medyada entegre olarak yayma devri. Henüz bu işe girişmemiş markalar için yayıncı olduğuna uyanma ve bunu layığıyla hayata geçirme treni kaçmak üzere.

Kullanıcı, içeriği farklı platformlarda tükettikçe, markalar mecra olmaya daha çok yaklaşmak zorunda. Hep gözönünde olmak, her seferinde farklı bir yolla faydalı veya eğlenceli içerik sunmak zor, ama son iki-üç yılda birçok başarılı örneğin gösterdiği gibi, marka herhangi bir kaliteli içeriği veya kaliteli eğlenceyi bedavaya sundu mu, tüketicinin kalbi mutlulukla doluyor.

Yani, farkındaysanız artık yeni bir pazarlama formülü var:
Marka = mutluluk

Marka farkındalığı ve sadakati, hatta daha da ileri gidelim marka taraftarlığı yaratmak, tüketiciye yaklaşımın değişmesini gerektiriyor. Kaliteli içerik sunup gönüllerde taht kurmak, mesajı viral reklama gömmek (Old Spice!) ya da reklam kokmayan reklam yapmak benimsenmesi gereken yeni yaklaşım şekilleri.

Örneğin Volvo, baseball ligi 2011 sezonu açılış günü sporseverlere bir sürpriz yaptı ve iPad, iPhone ve iTouch’ları ile maçları izleyen kullanıcılara normalde MLB.TV’de ücretli olan bu hizmeti bedavaya sundu.

Bu arada Mobext ve Celtra modellerinin de tanıtımını yaptı.

Eminim, bu yaklaşımı, tüketicide güzel duygular yaratmıştır. Volvo da, bu ileri görüşlülüğü sayesinde Apple markası ve birinci lig Baseball ile birarada anılmanın ve bedava reklamın tadına varmıştır.

Coca-Cola’nın Mutluluk Makinesi’ne ne demeli? Bu iş de kendi viral içeriğini yarattı, hem de çığ gibi. Elbette yığınla da ekstra marka taraftarı. Videolardan birinde bir üniversiteli kız, şişe şişe buz gibi Cola ve pizza, dev sandviç gibi sürpriz hediyeler dağıtan (!) ve tüm üniversite kantinini mutlu eden Cola-Cola makinasına sarılıp öpüyor.

Coca-Cola = Mutluluk.

Coca-Cola bu mutluluk uygulamalarıyla Cannes’da Altın Aslan almışken, geçen sene ödül törenine katılanlar ve sanırım bu sene de seminerlere katılanlar için Unilever, Cannes’a a “gülümsemeyle çalışan” ve bedava dondurma dağıtan bir makine dikti. ”Share Happy” sloganıyla çalışan makine, yüz tanıma teknolojisiyle, kullanıcısının yaşını, cinsiyetini anlıyor ve yeterince gülümseyenlere bedava dondurma veriyor.

Unilever = Mutluluk

İçinde bulunduğumuz ortamda kullanıcı, içeriği istediği zamanda, istediği ekranda ve mümkünse bedava tüketmeyi talep ediyor. Markalar  da buna ayak uydurmaya, iyilik yapıp iyilik bulmaya çalışıyorlar.

Interact Barcelona 2011’den Bildiriyorum…

IAB (Interactive Advertising Bureau) Europe’un interaktif reklam sektörü kapsamında her yıl düzenlediği seminere bu yıl, son üç yıldır katıldığım gibi sadece IAB Türkiye Yönetim Kurulu üyesi olarak değil, aynı zamanda IAB Europe Mobil Komite üyesi olarak katıldım.

Seminer başlamadan bir gün önce, 7 Haziran’da sadece IAB Europe üyeleri olarak toplandık ve IAB dünyasında son bir yılda olup biteni konuştuk, seminer programında sunulacakların üzerinden geçtik, yapılan araştırmalar ve yayınlanacak white paper’lar hakkında bilgi aldık. Ayrıca mobil komite olarak da toplandık, burada benim hazırlayacağım ve IAB Europe Mobil Komite’nin 2011’deki ikinci white paper’ı olarak yayınlanacak “Mobile in Media Mix” başlıklı çalışma için zamanlamayı Eylül 2011 olarak belirledik.

Bu arada buralardaki en önemli gelişme, 2 ay önce IAB Europe’un EIAA (European Interactive Advertising Association) ile IAB Europe çatısı altında birleşmesi olmuş. IAB’nin regülasyon ve sektörün sesi olma çalışmalarıyla EIAA’in araştırma odaklı yapısını birleştirerek daha güçlü bir ticari dernek oluşturulması amaçlanmış. Benim bildiğim kadarıyla, bu iki dernek son iki yılda kapsam çakışmasından dolayı epeyce bir itişmişti.

Interact kongrelerinde interaktif reklam genelde diğer mecradan bağımsız olarak ele alınır, performansına ve gelişimine odaklanılır. Bu sene ise dijitalin markanın toplam iletişim planı içindeki rolü ve diğer medya ile etkileşimi merkez alınmış. Ana tema: “Online ve Geleneksel Mecra: Mükemmel Birliktelik”.

Bu tip reklam / pazarlama dünyası seminerlerinde asıl amacın networking olduğunu, içeriğin ise çoğunlukla “bir parmak bal” olduğunu, sunumlardan yola çıkıp kendi araştırmanızı yapmazsanız, öğrendiklerinizin uçucu olduğunu bilirsiniz. IAB Europe kongrelerinde ise özellikle “data data” konuşulan bölümler ağırlıkta ve uçucu değil, insanın ufkunu açıyor.

Ayın 8’inde sabahtan yeni IAB Europe Yönetim Kurulu seçildi, Türkiye’nin küçük de olsa şansı vardı ancak olmadı, umudumuz 2013’e. İlk günkü kongre programı IAB odaklıydı. İki salonda iki farklı seminer sürdü: ilki araştırma, ikincisi branding ve sosyal medya ağırlıklıydı. Ben araştırma session’ını daha dolu (sadece bir parmak baldan fazla) buldum ve onu izledim. Önce Avrupa Online AdEx araştırması sonuçları sunuldu, ki konferansın en çarpıcı verileri bu sunumdaydı. IAB Avrupa üyesi olarak, 25 Avrupa ülkesini kapsayan bu araştırma sonuçlarını sizinle ilk paylaşan ben olayım (bu hafta içinde IAB Europe sitesinden de indirebilirsiniz).
Avrupa dijital reklam pastasının büyüklüğü, 17.7 milyar Euro. Internet reklamcılığı, 2009’dan 2010’a ortalamada %15.3 artmış. En büyük büyümeyi online display reklam göstermiş ve %21.3 büyümüş (bence buna katkı sağlayanlar, dijitalin “branding”deki gücünün anlaşılması, aramanın içerik ağı display ile desteklenişinin artması, yine branding için rich-media ve video reklamların yoğun kullanışı). Dijitalin toplam Avrupa reklam pastasındaki payına da dikkatinizi çekerim: %18. Türkiye’de yaratılmak istenen %7 algısından ne kadar da farklı. Türkiye, Rusya’dan sonra online reklamdaki %29’luk artışla, büyümede ikinci sırada. Son slide’daki pazar büyümesi ve olgunluk matrix’inde Türkiye’nin yer aldığı noktaya dikkatinizi çekerim. Gerçekten, baskılara rağmen dijital ülkemizde sonunda büyük çıkışını gerçekleştirecek gibi görünüyor.

[pdf-ppt-viewer href=”http://www.oyayasayan.com/wp-content/uploads/2011/06/IABEurope_AdEx_2011.pdf” width=”600″ height=”480″]

Ayrıca, bizim komitenin bu yılki ilk white paper’ı olan Avrupa Mobil Reklamcılık Pazarı araştırmasındaki çarpıcı sonuçlar paylaşıldı. White paper’ı da şuradan indirebilirsiniz:
Aynı session’da Microsoft, gerçekten ilginç sonuçlar içeren Shopper Journey araştırması sunuldu. Bu arştırmanın pdf’ini daha önce internetten okumuştum. Siz de buradan okuyabilirsiniz.
Ardından online video, oyun platformları gibi yeni gelişen mecralar ve geleneksel ile online mecranın metriklerinde birleşme konularının aktarıldığı bir dizi konuşma yapıldı. Bu akşamın sonunda ise otobüslere doluşup, IAB Europe Mixx ödüllerinin ve araştırma ödüllerinin dağıtılacağı Montjuic’teki Esferic adlı kokteyl mekanına gittik. IAB Türkiye Mixx’de oyun dalında Lenovo için hazırladığımız “Augmented Reality F1 Facebook App” projemizle, ekibimle beraber altın Mixx kazandığım için umutlanmıştım, ama olmadı. Bu sene kazanan işlerin bazıları çok iyi, o yüzden IAB Europe Mixx birincileriyle ilgili ayrı bir yazı yazmayı planlıyorum.

Esas konferans günü ertesi gündü. WPP Digital’in CEO’su ve Strateji Direktörü Mark Read, 360 derece medya kampanyalarını odak alarak sektöre tepeden bir bakış aktardı. Microsoft’un global pazarlamadan sorumlu başkan yardımcısı Marc Bresseel, önceki günkü Shopper Journey araştırmasına da referans vererek, tüketicilerin ve kampanyaların değişimine değindi: Interaksiyon ve içerik zenginleşiyor, aynı anda farklı kanallardan farklı deneyimler yaşanıyor, ROI eskisine göre çok daha detaylı ölçümlenebiliyor.. Heineken’in dijital medya yöneticisi Floris Cobelens, StarPlayer Facebook ve iPhone aplikasyonunu anlattı. AKQA yapmış ve tüm dünyaya bu iş nasıl yapılır göstermiş.
Taraftar olarak profilinizi yaratıyorsunuz, UEFA Şampiyonlar Ligi maçlarına senkronize olarak oyuna başlıyorsunuz. Oyun boyunca bir sonraki 30 saniye boyunca hangi takımın gol atacağını tahmin etmek için size 8 şans tanınıyor. Gole daha çok zaman kala doğru tahminde bulunduysanız daha çok puan kazanıyorsunuz. Futbol bilgisine ve parmağının hızına güvenenler için. Bana ifade ettiği şey: Mobil ile TV’nin müthiş birlikteliği.

Star konuşmacılar yoktu belki ama zengin içerikli bir kongreydi. Tüm kongre programına buradan ulaşabilirsiniz.

Ayrıca enteresan bir şey vardı; Türkiye’de pazarın ciddi kıpırdanışına gösterge olabilecek bir şey: Türkiye’den olduğumu öğrenen bazı katılımcılar, özellikle networking çabasına girdiler. Aralarında 3 farklı şirketin temsilcisi İstanbul’da ofis açma hazırlığında olduklarını belirtti, hemen hepsi de affiliate network.

Mobil Pazarlama: Neden ve nasıl? – 1

Farkında mısınız, mobil telefon penetrasyonunun %85 olduğu, GSM abonelerinin 61,5 Milyona ulaştığı bir ülkede yaşıyoruz. 11,4 Milyonu 3G abonesi ve 9 Milyonu mobil Wi-Fi ile internette. Hal böyleyken, mobil teknoloji ve iletişimi, pazarlama mix’lerimize girmesini düşünmenin zamanı geldi ve geçiyor. Hemen atlamamak gerek elbette, önce doğru mobil aracı ve mesajı bulmak gerek.

Öncelikle kampanyamıza mobil uygun mu değil mi diye düşünmeli. Mobil, hedef kitle ile bağlantı kurmanın ve kişisel interaksiyonun en iyi yollarından biri olsa da, her kampanyaya uygun değil.

Mobil pazarlama, uzun ince bir yol: Hedef kitlenin mobil kullanımını kavramaktan, onlara mobil web’in mi, mobil email’in mi, lokasyon bazlının mı uygun olduğuna karar vermeye, diğer pazarlama aktiviteleriyle bağdaştırmaktan başarıyı kriterlerini ölçümlemeye giden. Mobil araçlar ve başarı kriterleri haftaya yazmak istediğim entry’nin konusu…

Bugün, mobil tüketici hakkında Microsoft Tag’in bir infografiğini paylaşmak istiyorum. Umarım mobil kullanım datasına yakın zamanda kavuşuruz ve Türkiye mobil kitlesi için bir infografik de ben hazırlarım:

Viral Videonun Gizli Formülü

Facebook’ta bir gün içinde piyano çalan sevimli kedi videosunu 10 binlerce kişinin “like” etmesi tesadüf mü yoksa viral pazarlama zekasının sonucu mu?

Elbette, yaratıcılık önemli bir faktör ama aynı zamanda online video için, deneme-yanılma yöntemiyle erişilen bir başarı formülü var gibi. En önemli etken tabi “paylaşılabilirlik”. Formülün diğer bileşenleri:

  • Kısa video daha iyidir.
  • Facebook bu işte  iyidir.
  • Paketlenmiş tüketici malları iyi çalışır.
  • Y Kuşağını ve kızları hedefleyin.
  • Amerika’nın doğu yakası bu işe daha duyarlı (bu bizi pek ilgilendirmiyor).

Jolie O’Dell, Mashable’daki yazısında “videonun viralleşmesi, sanattan çok bilimdir” diyor. Yazıya eşlik eden infografiğe bir göz atalım. Jun Group’tan Brian Sieber yaratmış.